Nach Berlin

On October 9, 2013

Gerçekten insanın içine dert oluyormuş paylaşımsız geçen her gün. Neyse ki kısa bir Berlin seyahati hızır gibi yetişti imdadıma 🙂

Yine iki günlük hızlı bir tur. Almanya’da farklı bir şehir görecek olmak işin cazip yanı…

 

Uçak saati öncekilere kıyasla biraz geç de olsa denk geldiği zaman dilimi itibariyle trafik sıkıntısı olacağından yine güne hayli erken başlamak durumunda kaldım 🙁 İyi ki de öyle yapmışım! Havaalanının daha ilk giriş güvenliğindeki kuyruk binanın dışına taşmıştı bile ben vardığımda. Pasaport kuyruğu da cabası… Planladığım boş zaman dilimi neredeyse bu yoğunluğa anca yetti. Tüm bu yoğunlukların sonucu olarak uçak da 40 dk kadar rötar yaptı ne yazık ki 🙁 Uçak da havaalanını temsilen ağzına kadar doluydu. Açıkçası soğuyan hava sebebiyle yolculuğun sıkıntılı geçeceğini düşünüyordum. Ama neyse ki en konforlu uçuşlardan birini geçirdim. Herhangi bir ulaşım aracına biner binmez gözleri kapanan ben, sabahın o saatine ve uykusuzluğa rağmen hiç uyumak istemedim. Kahvaltıyı bekleyeyim derken film izlemek istedim. Sonra da devamını getirdim tabi 🙂

 

ledivorceFilm arşivi çok parlak değildi bu kez. Uzun zamandır izlemediğim için romantik komedi tarzında bir film buldum “Le Divorce”. Paris’te geçiyor. Gezip gördüğün yerleri daha sonra televizyonda izlemekten her zaman büyük keyif almışımdır 🙂 Kate Hudson, Naomi Watts, Thierry Lhermitte… Bu tarz filmler için beğendiğim oyuncular. Film içerik itibariyle tam yolculuk filmiydi diyebilirim. Farklı karakterde iki kız kardeşin aşk hayatlarında yaşadıkları iyi kötü tecrübeler anlatılıyor. Gayet rahat ve keyifli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim. Son yarım saati de şekerlemeye ayırdığım için gayet kendimde ayak bastım Berlin Tegel havaalanına.

 

 

Havaalanı beklediğimden çok küçük çıktı. Bir de pasaport kontrolü için uçak kapısından körük boyunca binaya kadar kuyruk olması çok can sıkıcıydı. Gideceğim yer yakın olduğu için taksi tercih ettim. Zaten iki havaalanında da kuyruk beklediğim için toplantıya beklediğimden de fazla geç kaldım! Koca bir Mercedes Vito denk geldi benim gibi minik bir yolcuyu taşımak için 🙂 Şoför amcayla çat İngilizce pat Almanca konuşarak adres konusunda anlaştık. Zaten kısa olan yolun yarısında fark ettim ki amcam Türkçe radyo dinliyor 🙂 Amca sen Türk müydün ya diyerek gülünce o da beni Türk’e benzettiğini ama emin olamayınca Almanca konuştuğunu söyledi. Birkaç kelam edebildik sadece… Taksi şoförlerinin 3te 1inin Türk olduğunu, Türklerin yaşadığı Kreuzberg’in nasıl bir yer olduğu falan anlattı beklenildiği üzere 🙂 Sorunsuz bir şekilde adrese ulaştık bu şekilde.

 

IMAG0641Yoğun geçen bir günün ardından akşam biraz şehri tanımak istedim. Önce Brandenburg Tor’un bulunduğu Praiser Platz’a uğradık. Eskiden şehir kapısı olanIMAG0648 yapı gerçekten ihtişamlı. Işıklandırmalar ve kapının diğer tarafından gelen müzikle birlikte şehir merkezine ayrı bir canlılık katıyor. Daha sonra Bundestag yani meclise doğru yürüdük. Doğal olarak içeri giremedik. Zaten sonradan öğrendiğim kadarıyla önceden randevu alıp ancak gezebiliyormuşsun. Meclis binası gerçekten çok güzeldi. Tam bir tarihi bina. Hele önünde öyle bir park da var ki… Yemyeşil, kocaman… Gündüz halini de görmek isterdim! Alexanderplatz’a gitmek üzere metroya doğru yürüken Holokost’ta katledilen Yahudiler’e atfedilen Holocaust Memorial’ı yani Katledilen Avrupalı Yahudiler Anıtı’nı görme şansımız oldu. Saygı duyulası bir uygulama gerçekten. Vermek istediği mesajı vurgulamak istercesine tüy ürperten bir görüntüsü var özellikle de gece karanlığında!

IMAG0653

IMAG0655

 

IMAG0656Bu hızlandırılmış turun ardından karnımızı doyurmak üzere Alexanderplatz’ın yolunu tuttuk. Şunu da eklemek lazım; birçok Avrupa şehri gibi Berlin’de de oldukça geniş bir raylı ulaşım ağı var. Bu kanalların bir ya da birkaçını kullanarak gidemeyeceğiniz yer yok neredeyse! Gelelim Alexanderplatz’a. Burası Berlin’in merkezinde bir meydan. Ulaşımın göbeği olarak da adlandırılan bir meydan. Meşhur Fernsehturm yani Televizyon Kulesi de bu meydana çok yakın. Akşamın ilerleyen saatlerine rağmen oldukça canlı ve kalabalık bir ortam karşıladı bizi. Oktoberfest tarzı birIMAG0657 organizasyon sebebiyle kurulmuş küçük ahşap dükkanlar, müzik eşliğinde dans edip bira içen insanların olduğu ufak bir mekan, kısacası eğlenceli bir meydan gezmiş olduk bu vesile ile. Bu yorgunluğu üzerine sıra geldi yemeğe. Misafir olarak seçim hakkı bana verildiği için ve Alman mutfağıyla da çok aram olmadığından her zaman favorim olan güzel bir İtalyan restaurantı bulduk yakınlarda “Ristorante Pizzeria Romantica”. Mekan tıklım tıklım doluydu. Bu görüntüden cesaretle kendimizi içerde bulduk. İyi de yapmışız. Mozarella peyniri, kurutulmuş domates, deniz mahsüllerinden oluşan bir başlangıcın ardından pizza frutti di mare ile ziyafetimi sonlandırdım. Lezzetler, ortam, sunum gerçekten güzeldi. Sadece çalışanlar İtalyan olmalarına rağmen Alman mesafesine sahip oldukları için biraz soğuk kaçtılar o kadar 🙂

 

Berlin kozmopolit bir şehir. 3 milyonun üzerinde nüfusu var. Bunun 200 bin civarındasının Türk olduğu söyleniyor. Bu Türkler çoğunlukla Kreuzberg denilen semtte yaşıyorlar. Dediklerine göre oraya gitsem Almanya’da olduğumu hiç hissetmezmişim 🙂 Çok şaşırmadım açıkçası, ama kısacık zamana bunu sığdırmak da istemedim. Taksici amcadan başka Türk’e de rastlamadım iki gün boyunca nedense… Şu an iki havaalanı var ama plan bunların kapanıp yeni havaalanının devreye girmesi ki onunla ilgili de trajikomik bir durum söz konusu (eksikler sebebiyle sürecin son anda durdurulması vs.). Aslında yeni olan şehir merkezine uzak olacağı için kimse bu durumdan şikayetçi değil – ben dahil 🙂 Özetle, Berlin’i beğendim. Daha görülmesi gereken çok yeri var tabi. Görmek kısmet olur mu bilemem. Ama gördüğüm kadarını beklediğimden modern ve canlı buldum.

 

Dönüş için havaalanında zaman geçirmek gibi planlarım vardı. Ama havaalanı bu anlamda da yetersiz. Üç-beş ufak mağazadanmutluailedefteri başka gezecek yer yok. Haliyle zaman biraz zor geçti. Bekleme zamanının sonlarına doğru artan baş ağrım sebebiyle yolda uyurum diye düşünüyordum ama yine uyumadım 🙂 Bu kez bir Türk filmini tercih ettim. Bu tercihte yakın zamanda kaybettiğimiz, çok beğendiğim rahmetli Tuncel Kurtiz’in etkisi çok büyüktü tabi. „Mutlu Aile Defteri“ isimli 2012 yapımı bir film. Kadronun kalanı çok eğlenceli ve genç oyuncularda oluşuyor. Ve ne güzel ki film İzmir’de geçiyor 🙂 Tarz olarak biraz absürt bir komediydi. Tuncel Kurtiz ağırlığıyla bambaşka bir hava katmış. Güldüm, eğlendim. Yine rahat bir yolculuk oldu ne mutlu ki… Filmin peşinden „80ler Müthiş Aygıtlar“ diye bir belgesele başladım. Kasetçalardan walkmane, cep telefonundan kişisel bilgisayara o dönemin yeni icatlarını farklı ünlülerin yorumlarıyla belgeselleştiren kısa bir programdı. Gerçekten nereden nereye demek bazen çok keyifli oluyor…

 

Ve böylece sağ salim, biraz yorgun ama keyifli bir şekilde gece yarısı evime ulaştım.

 

Önümüzdeki hafta ve aylarda hali hazırda planlar yapılmış olduğu için bu kadar ara vermeyeceğimi düşünüyorum. Görüşmek üzere 🙂

Yorumlarınız için

Your email address will not be published. Required fields are marked *