Herkes gider tersine, biz gideriz Mersin’e

On June 24, 2013

Karış karış Anadolu serüveninde bir sayfa daha. Sebeb-i ziyaretimiz malum. Oğlumuz Dündar’ın en mutlu gününde yanında olacağız 🙂 Biz İstanbul tayfası olarak Hancıoğlu çifti ile Cuma sabahı havaalanında buluştuk.

 

Serüvenimiz 08:45 İstanbul-Adana seferini yapacak olan THY uçağı ile başladı. Ama biraz gecikmeli 🙁 Havaalanı yoğunluğu, şiddetli rüzgar vs. derken 1 saat rötarlı gerçekleşti uçuşumuz. Bu hava muhalefeti sebebiyle türbülans da kaçınılmaz oldu. Neyse ki sağ salim Adana havalimanına indik. Açıkçası havaalanı beni biraz hayal kırıklığına uğratmadı değil. Oldukça mütevazı ve küçük buldum. Bu arada saatler önce varan Beyaztaş çifti ve Özgür arkadaşımız beklemekten bertaraf olmuşlardı neredeyse. Uzun bir araştırma ve pazarlık seansı sonucunda iki adet araç kiralayarak düştük Mersin yoluna.

 

Hava gayet güzeldi. Tabi geldiğimiz yere göre sıcak ve nemli doğal olarak. Yaklaşık 1 saatlik yolcuğun ardından damat beyiIMAG0417 evinden aldıktan sonra onun rehberliğiyle Mersin’in en iyi tantunicisi olan “Göksel Tantuni”de bulduk kendimizi. Yanlış anlaşılmasın düğüne geldik yemeye değil 🙂 Gerçekten de dediği kadar vardı. Somun dedikleri yarım ekmek tantuni ile açık dedikleri lavaş dürüm tantuni ve yanında bol köpüklü Yörük ayranı bana mısın demedi! Masadaki yeşillikler, acı biberler, salata da cabası. Üstelik hesap da kişi başı 15 TL IMAG0419geldi şaka gibi 🙂 Sırada ne var? Tabi ki künefe! İlk tecrübe için Ünlü&Cici adlı bir künefeciye gittik. Açık bir alışveriş merkezinin dışında yeri. Tabak dolusu künefe geldi, neyse ki ben yarım istedim. Peynir içinden taşa taşa bir hal olmuştu. Şerbeti gayet kıvamındaydı. Lezzetine diyecek yoktu ama peynirin gerçekten fazla kaçtığını söylemek lazım. Bu arada hava sıkıntısından iyice nemlendi ve baya bir zorladı bizi gelir gelmez. Sonrasına HostaPark otele geçerek eşyalarımızı bıraktık. Küçük bir oteldi, ama bizim kullanım potansiyelimizi düşününce de gayet yeterliydi. Fiyatı da çok uygun. Kişi başı gecelik 60 TL. Eşyalarımızı yerleştirdikten sonra hızlıca dışarı attık kendimizi.

 

Bu arada Mersin’le ilgili ilk gözlemlerimi de paylaşayım. Tabi bizim bulunduğumuz kesim belli ki şehrin nezih ve gözde yerlerinden. Bu nedenle bütünü ne kadar temsil eder bilemiyorum. Gayet modern bir şehir görüntüsü var. Restaurantlar, barlar, mağazalar, hepsi İstanbul ayarında. Evler sıkışık tepişik değil de birbirlerinden bile ayrı apartmanlar şeklinde yapılmış. Deprem bölgesi olmadığı için de yüksek katlı binalar çokça. Evler çok geniş hem dışarıdan görüldüğü hem de oralıların anlattığı kadarıyla. Net 150 m2’nin üzerinde evlerin çoğunluğu. Balkonları görmeniz lazım. İstanbul’da çoğu evin o kadar geniş odası yok diyebilirim 🙂 Daire başına 2-3 tane hem de. Aslında bu haliyle Samsun’u andırmıyor değil. Ama çok daha geniş haliyle. Tabi sıcaktan insanlar zamanlarının çoğunu balkonlarda geçirdiği için aksi de düşünülemezdi zaten! Şehir uzunlamasına yayılmış. Yani belki de yerleşim olan alan çok büyük değil ama dikdörtgen yapıda olduğu için bir yerden diğerine gitmek sanıldığından uzun sürüyor. Havasından biraz bahsetmiştim. Oldukça nemli ki iyi günleri olduğunu iddia ediyorlar 🙂 Notlar şimdilik bu kadar.

 

Sıradaki durak Mersin Marina. Gerçekten çok etkileyiciydi. Son derece gösterişli ve modern inşa edilmiş. Alaçatı marinadanIMAG0421 hiçbir farkı yoktu. Deniz kenarında hoş restaurant, bar ve kafeler. Hava da şansımıza tam kıvamındaydı. Bomonti adında bir mekana oturduk. Biralarımızı içtikten sonra akşam yemeği için Dündar arkadaşımızın ayarladığı Hatay Restaurant’ın yolunu tuttuk. Karşımızda deniz, hava muhteşem ve bize ayrılmış uzun bir IMAG0427masa… Gece başlasın! Damat bey önceden hazırlanmış bize hangi lezzetleri tattıracağına. Neler mi yedik? Ali Nazik ama soğuk meze olarak, haydari, cacık, patlıcan salatası, fındık lahmacun ama hakikaten fındık gibi 🙂 , sıcacık pide, Hatay tulum peyniri, humus ki yemem normalde ama ceviz ve pekmezle tadı muhteşem olmuştu ve içli köfte sonu gelmeyen başlangıçlarımız oldular 🙂 Bu kadar fazla lezzet tadınca ana yemeğe yer kalmamıştı. Ama Dündar kazbaşını şiddetle tavsiye edince dayanamayıp ortaya istedik. Lavaş ile servis edilen terbiyeli büyük kuşbaşı et aslında kazbaşı dedikleri ve kesinlikle tadılması lazım! Üzerine tabi ki de künefe. Açık konuşmak gerekirse buradaki bir öncekinden daha güzeldi peynir oranı ve kızarmışlığı ile. Ve bu kadar yemek ile içtiklerimizi düşündüğümüzde ağzımızı açık bırakan bir hesapla karşılaştık ki gecenin en güzel lezzeti o oldu 🙂 Kişi başı yaklaşık olarak 36 TL ödedik. İstanbul’daki emsallerinin neredeyse 3te biri kadar diyeyim siz anlayın… Geceyi biraz yürüyüşün ardından kordonda çay-kahve ile noktalayıp otelimize döndük.

 

Cumartesi gününe Hancıoğlu çifti ile biraz erken başladık. Otelde hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra turistik gezimiz için Narlıkuyu bölgesinin yolunu tuttuk. Yol biraz uzun ama özellikle denize manzarası eşliğinde gidilen kısmı itibariyle eğlenceliydi. Sahil boyu ilerlerken uzaklardan Kız Kalesi’ni gördük. Yaklaştıkça daha da ilgi çekici oldu görüntü. Gerçekten denizin ortasında koskocaman bir kale duruyordu. Denize 200 m. mesafede. Rivayete göre koyun saldırılardan korunması amacıyla inşa edilmiş. Yakından nasıldır bilemem ama uzaktan bakıldığında hala kendini koruyabilmiş olması gerçekten etkileyici. Aklımız orada kalaraktan yolumuza devam ettik. İlk olarak Cennet ve Cehennem çukurlarına uğradık. Öncelikle Cehennem çukurunu gezdik. Gezdik derken aslında yukarıdan doğa mucizesi çukuru izledik demeliyim. Yaklaşık 120 m derinliğinde. Aslında gerçekten ürkütücü. Aşağıya inilmiyor. Yeşillikler ve kayalıklarla dolu kocaman bir çukur. Hikayesini fotoğraftan da okuyabilirsiniz.

IMAG0432

Sonra Cennet çukuruna geçtik Cehennem böyle ise o daha iyidir beklentisiyle 🙂 Ancak Cennet çukurunda konsept biraz farklı. 455 basamakla bu çukura inmek mümkün. Biz de şansımızı denedik tabi 🙂 İniş yolu üzerinde Meryem Ana kilisesi adında bir şapel var. İniş gerçekten zorlu çünkü tamamen doğal merdivenler ve birçoğu oldukça kaygan. Etrafımıza hayret ede ede 390 basamak kadar indikten sonra bayanlar olarak pes ettik. Sonrası gerçekten mağara içerisinden devam ediyordu. Çıkış da iniş kadar zorlu oldu. Özellikle açık havadaki kısımda havanın sıcaklığı gerçekten şartları ağırlaştırıyordu.

IMAG0442

Daha sonra hemen yakınlarındaki Astım mağarasına geçtik. Girişini bulmakta zorlandık çünkü bir gözlemecinin içerisinden daracık bir yangın merdiveni ile iniliyordu. Bunu görünce beklentimiz biraz düştü. Ama neyse ki mağara bizi mahcup etti. Belki de bu zamana kadar gezdiğimiz en güzel mağarayla karşılaştık. Daracık yollar, inanılmaz şekillerdeki sarkıtlar… Ürkütücü bir havası vardı ama gayet temiz ve düzenliydi. Gerçekten büyülendik. Sonrasında bir molayı hak ettik tabi ki! Sıkma olarak adlandırdıkları dürüm şeklindeki gözleme ile mis gibi Yörük ayranı ilaç gibi geldi.

IMAG0459

 

Derken Beyaztaş çiftinden gelen telefonla Mersin’e geri döndük. Gittiğimizde Ciğerci Bahattin’de masamız hazırdı bile 🙂 IMAG0481Malum ben ciğeri sevmem. Yine de tadına baktım ama çok da fikrim değişmedi. Masayı donatan yeşillikler eşliğinde yine on numara Yörük ayranı benim için yeterli oldu aslında. E tatlısız olmaz. Oradan kalkıp yine çok methedilen Künefeci Emin’in yolunu tuttuk.  Bu sefer menüye şekerli börek dedikleri bir tatlıyı daha dahil ettik. Ve ben dayanamayıp bu künefemi dondurmalı istedim ki iyi ki öyle yapmışım çünkü muhteşem bir kesme dondurma yedim. Künefe yine güzeldi, diğerlerine göre daha gevrekti hoşuma gitti. Şekerli börek de aynen adı gibi peynirli böreğin şekerli hali aslında. Başarılı bir deneme olmuştu.

IMAG0482IMAG0483 

 

 

 

 

 

 

Ve artık asıl geliş amacımız olan düğüne hazırlanma vakti. Yeme içme sevdamıza ara verip koştura koştura kuaför, giyinme, vs. derken Garden Club’te gerçekleşecek olan düğün törenine yetiştik. Açık havada kıyılan nikahın ardında mekanın kapalı kısmına geçildi. Damat da gelin de gayet güler yüzlü ama belli ki heyecanlılardı 🙂 Müzikler, ikramlar, danslar, halaylar… Arada bahçeye çıkıp muhabbet ederek hava almalar… Son olarak takı merasimi ve fotoğraf faslı… Yine -tabi ki- düğünün sonunda aileden başka kalan tek ekip olarak göbeğimizi de atıp genç çifti uğurladık. Buradan da kendilerine ömür boyu mutluluklar diliyorum 🙂 Sonrasında dün akşam yemeğinden bu yana bize eşlik eden Üstün çiftini de alarak Pasha Bar’a geçtik. Biraz canlı müziğin ardından çok da ortam sarmayınca kalkarak gecenin finalini yapmak üzere Sabah Et Lokantası’na gittik. Tabi ki çorba için. Arkadaşlar muhtelif sakatat çorbalarını yudumlarken ben yine klasik mercimek çorbamı keyifle içtim. Ve tüm günün yorgunluğuyla yerlerimize dağıldık…

 

Sabah yine Hancıoğullarıyla kahvaltı bile etmeden yola koyulduk. Yol üzerinde Üstün çifti ile buluşarak yine Narlıkuyu taraflarına geçtik. Yörük Kahvaltı Evi ilk ve uzun soluklu durağımız oldu. Tepede, tam anlamıyla deniz manzarasına hakim, oldukça kalabalık bir mekan. Neden kalabalık olduğunu da sofrayı görünce anladık 🙂 Bardak koyacak yer kalmayacak şekilde donatılmış bir sofra karşıladı bizi. Bilen bilir kahvaltı bizim için özeldir 🙂 Her şey doğal, her şey el yapımı… Yumurta, sucuk, 2-3 çeşit peynir, 2 çeşit gözleme, çilek-portakal-taze incir-kuru incir-karpuz gibi geniş yelpazeye sahip reçel menüsü, mis gibi bal kaymak, zeytinler, taptaze ekmek ve çay… Sayması bile bu kadar uzun sürdü (ki kesin unuttuğum olmuştur) yemesini siz hesap edin 🙂 Birkaç saatimizi hoş muhabbet eşliğinde kahvaltı yaparak geçirdikten sonra deniz sezonunu açmak üzere oradan ayrıldık.

IMAG0484

 

Üstün çiftinin Tozara sahil bölgesinde yazlığı olan çok yakın bir arkadaşları sağolsun evde olmamalarına rağmen bize kapısını açtı. Hemen deniz moduna geçip henüz açılmamış 23 Nisan tesisinin kumsalına attık kendimizi. Doğal olarak deniz bomboştu ve çok da güzel görünüyordu. Ve böylece karpuz kabuğu değil ama biz denize düşmüş olduk 🙂 O bölge için yeterli sıcaklıkta olmasa da Mayıs ayı için gayet güzeldi deniz suyu sıcaklığı. Deniz de tertemizdi. Yarım saat kadar yüzüp oynadıktan sonra kumsala döndük. Bir süre oturup muhabbet ettik. Ve dönüş zamanı yaklaştığında eve gidip üzerimizi değiştikten sonra Adana havaalanının yolunu tuttuk.

 

Kiralık arabamızı da sorunsuz teslim edip THY’nin 20:10 uçağına doğru yöneldik. Bu arada havaalanında Yaşar Kemal ile karşılaştık. Artık yaşı gereği yanında yardımcılarıyla hareket ediyordu. Başı yeterince kalabalık olduğu için biz sadece selam verip gülümsemekle yetindik. Uçağımız da sorunsuz ve zamanında kalkışını gerçekleştirdi. Tahmin edileceği üzere hepimiz pestilimiz çıkmış bir şekilde oturduk yok boyu. Ve böylece hem Mersin’i görmüş olmanın hem de Dündar arkadaşımızın mutlu gününde yanında olmanın huzuru ile evimize varmış olduk.

 

Mersin orta ölçekte ve yeterince gelişmiş bir şehir. Emekli şehri olarak lanse edilse de gençler için de keyifli bir şehir aslında. Tantuni ve künefesi başta olmak üzere lezzetleri de gayet güzel. Ne yazık ki zaman darlığı sebebiyle Kız Kalesi ve Narlıkuyu sahilini detaylıca gezme ve yaylaları görme şansımız olmadı. Ama gördüklerimiz de gayet yeterliydi bizim için. Havası bizi biraz zorlayıcı olsa da yaşanılası bir şehir diyebilirim. Yolunuzu bir şekilde düşürmenizi tavsiye ederim. Bizim için sırada Uçgun ve Üstün çiftlerini ziyaret etme gerekçesiyle Adana var artık 🙂

One Response to “Herkes gider tersine, biz gideriz Mersin’e”

  • Beklediğim gibi cok güzel yazmışsın 🙂 ama keşke Narlıkuyudaki balıkçılara da gitme fırsatınız olsaydı 🙁 Adana ya da bekliyoruz mutlaka 😉 Adana dan otobandan giderek bir buçuk saatte gidiliyor oralara 😉 Olmazsa bir kaçamak yaparız Narlıkuyuya 😉 Ayrıca Adana nın da görmeye değer yerleri ve yemeğe değer kebabı var 🙂

    Deha ya çok selamlar…
    Görüşmek dileğiyle …

Yorumlarınız için

Your email address will not be published. Required fields are marked *