Maestro!

On November 21, 2014

Geçtiğimiz günlerde KalDer’in bu yıl “Mükemmelliği Yaşamak” mottosuyla düzenlediği Kalite Kongresi’ne katıldım. Kongre süresince birçok değerli konuşmacıyı dinleme şansım oldu. Tabi ki başarı ve katma değer açısından hepsi aynı etkiyi yaratmadı ama ana hatlarıyla faydalı olduğunu söyleyebilirim.

Ama bir oturum vardı ki benim için açık ara öndeydi! İkinci günün açılış oturumu “Bir orkestra şefi gibi yönetmek” konuluydu. Ve doğal olarak konuşmacı aynı zamanda yönetim danışmanı olarak da çalışan bir orkestra şefiydi: “Itay Talgam”. Ne yazık ki o güne kadar bir şekilde gözden20141119_103911 kaçırmışım ama kongre sağ olsun ortadan kaldırdı bu eksiğimi 🙂 Meğer kendisi TED de dahil olmak üzere bir çok platformda yönetimle ilgili konuşmalar yapıyor, danışmanlık veriyormuş. Düşününce orkestra şefliğinin felsefesi ve yetkinlikleri doğrultusunda aslında çok da doğru bir alan uzmanlaşmaları açısından.

Aslında orkestra şefinin lider ve yönetici rolüyle benzeştirilmesi ilk olarak duyduğum bir şey değil. Ancak öyle güzel örnek ve görsellerle, örneklerle açıkladı ki gerçekten kafanın içinde uçuşup duran düşünceler ete kemiğe büründü, “evet ya, harbiden” dedirtti 🙂 Bunların yanında yüzlerce kişilik büyük bir oturum olmasına rağmen oldukça interaktif geçmesi işi çok daha keyifli hale getirdi. Konuşmada benim için ilk etkiyi yaratan, orkestra şefinin İngilizcedeki karşılıklarından birisi olan “conductor” kelimesinin özellikle “iletken” anlamına geldiğine vurgu yapmasıydı. Yani kendisini onlarca müzisyeni yöneten rolünden ziyade onların ürettiği müziği/sanatı karşı tarafa yani izleyicilere ileten rolünde gördüğünü söyledi. Gerçekten çok etkili bir bakış açısı. Konuya uzak, dışarıdan bakan birisi için fazla derin gelebilecek bir anlam hatta 🙂 Sonuçta ne yazık ki bir çok kişi için bakıldığında görevleri sadece el kol hareketleriyle insanları idare etmekten ibaret.

Yöneticiler için de aynı durum söz konusu değil mi zaten. Sonuçta birileri işi yapıyor, yöneticilerse sadece önlerinde durup idare etmiyor mu 🙂 Öyle değil işte! Nereden baktığınıza, ne beklediğinize, ne anladığınıza göre değişmekle birlikte aslında yapılan -en azından yapılması beklenen- iş çok farklı derinliklere sahip. Bunu şuradan da anlamak mümkün; görev tanımlarına baktığınızda mavi yakalı çalışandan beyaz yakalı çalışana ilerledikçe hatta oradan da yönetim kademelerine yükseldikçe ifadeler genelleşir, büyür, bulanıklaşır hatta. Çünkü yönetim görevinde beklenilen sonuç bellidir daha çok. Bu sonuca nasıl ulaşılacağı adım adım tarif edilmez, edilemez. İşte bu aşamada tecrübe, yetkinlik, beceri, kişilik girer devreye. Dil sınavlarında olduğu gibi boşlukları uygun kelimelerle ve kelimelerin uygun formatlarıyla doldurması gerekir yöneticinin 🙂 Orkestra şefinin de durumu aynı(ymış) işte! Yapması gereken belli, az da kuralları var. Ama nasıl yaptığı tamamen şefin kendisine kalmış. Bu belirgin farkı ancak oturum esnasında gösterilen farklı orkestra şeflerine ait videoları izleyince anlayabildim. Gerçekten çok doğru seçilmiş keyifli örneklerdi 🙂

Örneklerden ilki İtalyan bir orkestra şefi olan “Riccardo Muti”’dendi. Bize gösterilen video elimde yok ne yazık ki ama bu video da Muti’nin tarzını anlamanıza yetecek bir örnek diye düşünüyorum. Olaya gayet hakim, yüzde yüz kontrol elinde, yüz ifadesi genel olarak sabit ve donuk… Yani bizim şu lider olamayıp yönetici olabilme mevzusu söz konusu. Belki çok güzel yönetiyor orkestrayı ama yapılması gereken her hareketi o söylüyor, sınırları o çiziyor. Bu profili iş dünyasına yansıttığımızda da operasyonu çok iyi idare eden ama esneklikten uzak, geliştirici ve ilham verici olmayan, insan değil iş odaklı, her şeyin kendinde bittiğini düşünen yöneticiyle karşı karşıya kalıyoruz.

İkinci örneğimiz ise “Carlos Kleiber” isimli Alman bir orkestra şefinden. Yine bu video güzel bir örnek. Genel hatlarıyla belki benzer görünüyorlar ama detayda baya farklılar. Bir kere Kleiber çok daha esnek ve yumuşak bir ifadeye sahip. Hareketler keskin değil. Çok daha akışkan bir tablo söz konusu. Yani müzisyenler zaten üretiyor o sadece onlara eşlik ediyormuş gibi. Özellikle de değişen yüz ifadeleriyle olaya duygu da katıyor. Yaptığını işi olduğu için değil de keyif aldığı için yaptığını hissediyorsunuz. Benzer bir karakteri yönetim kadrosunda düşündüğünüzde de hem yöneticinin hem çalışanların huzurlu olduğu, direktiflerin değil de beklentilerin ve vizyonun konuşulduğu, hem yönetenin hem yönetilenlerin tatmin olduğu, hem iş hem insan odaklı bir ortam canlanıyor gözümüzde. Yani liderlik ederek yöneten, hep istenilen ama çok da karşılaşılamayan profil 🙂

Son ve en çarpıcı örnek ise bu kez ABD’li bir orkestra şefi olan “Leonard Bernstein”’dan. Bu zaman kadarki bilgimle orkestra şefliğinde son nokta 🙂 Bayıldım bu adama resmen! Bu sefer direk gösterilen videoyu bulabildim neyse ki 🙂 İşte bu liderlikte Nirvana! Hem kişilik hem tecrübe meselesi ama. Öyle olaya direk bu tarzla gireyim derseniz çuvallamamak mümkün değil. Göreceğiniz üzere Bernstein orkestra şeflerinin tek ve en mühim gereci olan bageti bile kullanmaya ihtiyaç duymuyor. Neredeyse tamamen yüz mimikleriyle yönetiyor koca orkestrayı. Bunun sırrı sadece şefte değil tabi ki. Şef ve orkestra arasında sağlam bir uyum, uzun bir deneyim olmazsa olmazı bu işin. Hem şef ne zaman ne yapması gerektiğini bilecek hem de orkestra şef ne yaptığında ne anlaması gerektiğini… Çünkü bagetin hareketlerinin ortak bir anlamı var. Ama kaş kaldırmanın, göz kapatmanın anlamı sadece ve sadece Bernstein ile orkestrasına özel 🙂 Bu da iş dünyasında “varlığı yeter” kategorisindeki liderlere tekabül ediyor. Bir sözüyle onlarca insanı harekete geçirebilen, motive edebilen lidere… Aslında Kleiber tarzı bir liderin aynı ekiple geçireceği yeterli bir zaman sonrasında gelmesi beklenen nokta belki de Bernstein tarzı. Tabi içinde ilave meziyetler de var muhakkak 🙂

İlkinden sonuncu örneğe doğru ilerlerken aslında orkestra şefinin idareciden rehbere, oradan da iletken fonksiyonuna geçişini görüyoruz aynı zamanda. Yani yöneticilikten liderliğe geçişi. Bu zamana kadarki eğitimlerde, seminerlerde bu farklı karakterleri hayatımızdaki örnek isimlerden gördükten sonra aslında bambaşka bir alanda, bambaşka bir felsefede görmek gerçekten çok keyifliydi. Başta da belirttiğim gibi içeriğin yanı sıra Talgam’ın da konuşma ve katılımcı tarzı bir saatin nasıl geçtiğini hissettirmedi bile! Son anda karar vermiştim kongrenin ikinci gününe katılmaya ama iyi ki gitmişim 🙂

Canlı canlı izlemek tabi ki çok daha ayrıcalıklı ama dilerseniz -ki bence mutlaka dileyin 🙂 – Talgam’ın aynı konudaki TED konuşmasını bu videodan izleyebilirsiniz.

 

Liderliğe doğru keyifli yolculuklar…

 

One Response to “Maestro!”

Yorumlarınız için

Your email address will not be published. Required fields are marked *