Ege’den son inciler

On July 12, 2013

Uzun bir aradan sonra gerçekleşen yeni bir yaz tatili seyahatiyle karşınızdayım. Bu seyahatin misyonu, listedeki son birkaç yeri de görerek Ege kıyısında uğranmadık yer bırakmamak! Dolu dolu 9 günlük, kah dinlenmeli kah koşturmalı bir tatil günlüğü olacak okumanızı bekleyen…

Dolu dolu diyorum çünkü seyahat 29 Haziran Cumartesi sabaha karşı 04:00 sularında başlayıp 8 Temmuz Pazartesi sabaha karşı 02:00 sularında sona eren %100 verimli bir serüven oldu bizimkisi!

Bohçalarımızı toparlayıp arabayla çıktık gecenin bir yarısı yollara. Niyetimiz Ramazan ayı öncesindeki bu son haftayı tatil için değerlendirmek isteyen on binlerle aynı anda trafikte olmamak. Nitekim çok da isabetli bir karardı diyebilirim. Kahvaltımızı Eskihisar-Topçular feribotunda kaşarlı ve domatesli tost yanında çay ritüeliyle yaparak yolumuza dinlenmiş, tok ve hevesli bir şekilde devam ettik 🙂

Turumuzun ilk durağı Muğla. Ziyaret sebebimiz Yücekan çiftini uzun bir aradan sonra yeni evlerinde ziyaret etmek. Ancak öncesinde Aydın’ın Germencik ilçesine bağlı Ortaklar beldesine uğrayıp “Meşhur Ortaklar Çöp Şiş Denizlili İbrahim Usta”da kuzu ve dana çöp şiş yanında açık ayranla karnımızı doyurmayı ihmal etmedik. Etler lezzetliydi. Yine o bölgede daha iyisini yemiştim aslında ama neredeydi hatırlamıyorum. Sonrasında Muğla Kipa’da Yücekan’larla buluşarak orman manzaralı geniş, ferah ve sakin evlerinin yolunu tuttuk. .facebook_1224631635Akşam birlikte Muğla’nın meyhane tarzındaki meşhur mekanı olan “Mahiroğlu Restaurant”a yemeğe gittik. Restaurant, yayla denilen bölgede. Çimlerin üzerinde masalarda oturulan, oldukça serin ve keyifli bir yerdi. Menümüzde ne zamandır canımın çektiği deniz börülcesine ilave olarak ekşili börülce, biber borani ve ana yemek olarak da tandır ve biftek vardı. Hizmet çok kaliteli olmasa da lezzetler güzel ve fiyatlar gayet uygundu. Ertesi gün evde kahvaltımızı yaptıktan sonra tekrardan yola koyulduk. Yücekan’lara kocaman bir teşekkür…

Marmaris-Datça yolu üzerinde “Mavi Pide” yoğun tavsiyeler üzerine ikinci durağımız oldu. Dere kenarında ağaçlık çok hoş bir yerdi. Derede yüzen ördekler ve yılan balıkları da ayrı bir keyif unsuru. Deha mekanın en meşhuru olan kuşbaşılı-köz patlıcanlı-kaşarlı pideyi tercih ederken ben kuşbaşılı-kaşarlı olanı seçtim. Yanında çoban salata ve açık ayranla gerçekten lezzetli bir gastronomik durak oldu bizim için 🙂fotoğraf

Sonrasında deniz tatilimizin resmi başlangıcını yaptığımız Datça’nın Palamutbükü koyuna vardık. Yeri biraz sapaydı. Sanırım bundan dolayı da tenha bir yerdi. Son derece kendi halinde, kafa dinlemek için birebir. IMG_4122Bir gün öncesinden rezervasyon yaptırdığımız “Çuhadar Ahşap Evleri”ne giderek yerimize yerleştik. Ahşap bungalov tipi evlerden oluşuyor. Bu tarz, Palamutbükü için oldukça yaygın. Zaten koy; denizin karşısında sahil boyunca dizilmiş konaklama ve yemek hizmeti veren mekanlardan oluşuyor. Üzerimizi değişerek kendimizi denize attık. Tam atamadık aslında 🙂 Çünkü deniz bildiğin buz gibiydi. Hayatımda bu kadar soğuk bir deniz görmemiştim. Üzerine kum değil çakıldan bir sahil ve 2 metre ilerlemeden 20-25 metreye ulaşan bir derinlik de eklenince deniz anlamında kişisel olarak çok da mutlu olduğumu söyleyemem. Aslında sevene yani meraklısı için muhteşem denebilir. Çünkü tertemiz ve inanılmaz bir görüş mesafesi var. Ne yazık ki bana göre değil 🙁 Hal böyle olunca bu durağı dinlenmek ve güneşlenmek için kullanmak daha uygun oldu. Akşam yemek için yine sahil kenarında olan “Aylin Restaurant”ı deneyelim dedik. Menü mis gibi deniz kokuyor! 1,250 kglık lagos başrolde 🙂 IMAG0535 Yardımcı oyunculara gelirsek yoğurtlu semizotu, kalamar, deniz börülcesi ve kaşık salata. IMAG0533 Lezzet de hizmet de on üzerinden on. Hem karnımız hem de ruhumuz doydu yani. Üzerine dondurmamı da yedim. Değmeyin keyfime! Güzel ve huzurlu bir uykunun ardından sabah kalktığımızda hava inanılmaz rüzgarlıydı. Standart bir kahvaltı tabağı vardı menümüzde. Akşamki doygunluğun üzerine yeterliydi de aslında. Deniz tahmin edileceği üzere daha da soğuk olduğu için sadece ayaklarımı sokmakla yetindim bu sefer 🙂 Akşamüstü sahilden biraz erken ayrılıp “Knidos” antik kentine ziyarete gittik. 

IMG_4120 IMG_4117 IMG_4108

 

 

 

 

 

Ne yazık ki giriş saatini -19:00- kaçırdığımız için sadece dışından gezebildik. Bir koyun tam kenarında, M.Ö. 1300-1400’lerden kalma bir yer. Bu zamana kadar gördüğümüz en eski tarihi yapıt oldu bu sayede. Antik tiyatro en belirgin yapısı. Koyun diğer ucunda da bir deniz feneri var. Manzara muhteşem. Zaten bu sebeple işi bilen birçok yat ve katamaran demir atmış koya. Gün batımı da ayrı bir keyif. Görebildiğimiz kadarıyla yetinip geri döndük yerimize. Akşam ne yapalım ne yapalım derken yine balık menüsü en güzel olduğu için Aylin’i seçtik tabi farklı bir menüyle 🙂 IMAG0543 IMAG0542Bu kez balığımız deniz levreği, ızgara olarak mükemmel! Yanında ahtapot kızartma, köpoğlu mancası, çoban salata ve karpuz. Aynı yerde bambaşka lezzetler ve aynı güzel hizmet bizi hiç pişman etmedi seçimimizden yana.

 

 Salı günü sabah 10:00 gibi otelden ayrıldık. Önce Eski Datça’ya uğradık. Çok özgün bir yerdi. Taşlık yollar, daracık sokaklar, eski tarz sevimli evler, rengarenk çiçekler… Yaz ve tatil böyle bir şey diye bağırıyor resmen! IMAG0544 IMG_4127 2013-07-02 11.11.25

 

Niyetimiz Can Yücel’in evini de gezmekti. Eşi bu evde yaşıyormuş ve orada olduğunda gezilmesi için açıyormuş evi. Ama biz gittiğimizde orada olmadığı için kapalıydı ev. Yine de görmüş olduk. Sonrasında “Datça Sofrası”nda sakin sakin türk kahvemizin tadını çıkardık. Sonrasında yolumuza devam ettik. Önce Orhaniye bölgesinde “Kız Kumu”na uğradık. IMG_4141Gerçekten çok görülesi bir yerdi. Koyu ikiye bölen, 600 metre boyunca denizin ortasından yürüyerek gidebildiğiniz sığ bir bölge. Efsaneye göre kralın kızı sevgilisine ulaşmak için bir kıyıdan diğerine geçerken yüzme bilmediği için eteğinde topladığı kumları denize atarak ilerlemiş. Ama kumları bitince de boğulmuş. Doğru mudur bilinmez ama coğrafik olarak çok değişik bir yer olduğu kesin. Denizin suyu da oldukça ılıktı. Sonuna kadar olmasa da tecrübe etmek adına yarısından fazlasını yürüdük biz de yolun. Yola devam ederken “Turgut Şelalesi”ne uğrayalım dedik. Aslında çok özellikli bir durak değildi. Neyse ki yolumuzdan saptırmadı bizi. Ormanlık alanda bir yükseltiden buz gibi akan bir su. Çok geniş değil ama döküldüğü yerde insanların yasak olmasına rağmen atlayabildikleri ufak bir göl oluşturmaya yetmiş. 200 metrelik yürüyüş parkurunu tamamlayarak yolumuza devam ettik biz de.

Ve geldik Selimiye’ye! Daha önceden yer ayarlamadığımız için gözümüze kestirdiğimiz yerleri tek tek gezerek aradık güzel bir yer. Aklımızda kalmasın diye Bozburun’a da geçtik. Ancak orası daha çok yerleşim yeri gibiydi. Çok özellikli bir yer bulamadığımız için Selimiye’ye geri döndük. O sıcakta gezmekten yorgun düşmüş bir şekilde mola için “Gölge Kafe”ye attık kendimizi. Çizburger, köy yoğurdu ve buz gibi el yapımı limonata ile kendimize geldik. Kaldığımız yerden aramaya devam ederken “Ekin Pansiyon” diye bir yerdeki 6 odadan boş olan son odayı gözümüze kestirip tuttuk. Son derece mütevazi bir pansiyondu. Sahipleri de bir o kadar sıcakkanlı ve yardımcı. Odanın için dışarıdan görüldüğünden daha konforluydu şaşırtıcı bir şekilde. Selimiye’nin tarzı da Palamutbükü’ne benzer. Sahil boyunca denizin karşısına dizilmiş pansiyonlardan ve yemek mekanlarından oluşuyor kasaba. Sahili yine çakıl, ama nispeten kuma da rastlanıyor. Sık sık iskeleler var. Hem sahil hem de iskelelerin üstü mekanlara ait şezlong ve şemsiyelerle dolu, aralarda sınırlar, duvarlar yok. Denizi belirgin oranda daha sıcak 🙂 Yine tertemiz ama görüş mesafesi Palamutbükü’ne göre çok daha sınırlı. Koy olduğu için su durgun. Ve yine çok da sığ olmayan bir deniz söz konusu. Toplamda baktığında benim için çok daha muteberdi yani 🙂 IMG_4161Selimiye çok şirin bir tatil kasabası. Havası, otantikliği ve romantizmi ile Kaş’ı çok andırıyor. Muhtemelen sezon sebebiyle kalabalık denilecek yoğunlukta ama kıvamında kalabalık, hiç rahatsız etmedi. Yerimize yerleştikten sonra daha bir şevkle denize attık kendimizi. Hava daha durgun ve güneş daha yakıcıydı. IMG_4162Yorgunluğumuzun hakkını verdik burada da. Akşam dışarı çıktığımızda ortam baya canlanmıştı. Herkes ya sahilde geziyor ya daIMG_4165 oturmuş bir şeyler yiyordu. Biz de yemek için mekan ararken “Parageda” diye bir yer çekti ilgimizi. İlgi çekmesinin ilk sebebi mekanın mavi beyaz sevimli dekorasyonu. Ama aslında daha da çok, sahibesi olduğunu öğrendiğimiz Oylum Hanım’dı. Kendisi tüm samimiyeti ve yardımseverliğiyle bize balık tezgahının başında ürünlerini ve nasıl sunduklarını güzel güzel ve büyük bir keyifle anlattı. O kadar sahiplenerek ve zevk alarak yaptı ki bunu gerçekten denemek istedik. Denize yakın bir masa ayarladılar hemen. Ve başladık siparişlerimizi vermeye. Önce soğuklar; kabak çiçeği dolması, biber borani geldi. Başlangıç için güzel tercihlerdi. Sonrasında ara sıcaklar; ahtapot ızgara da deniz mahsüllü kalamar dolma da tazelik, lezzet ve sunum olarak gayet başarılıydı.

IMG_4164 IMG_4173 IMG_4172

 

 

 

 

 

    Ve sıra geldi ana yemeğe; Ege bölgesinin muteber balıklarından fangriyi tercih ettik. Izgarası çok lezizdi. Son olarak karpuz ve kavun ikramlarıyla yemek faslımız sona erdi. IMG_4175Çalışanlar da oldukça kibar ve yardımcıydı. Yemek sırasında Oylum hanımla sohbet etme şansımız da oldu. İstanbul’dan gelmiş sırf bu iş için. Çok uzunca zamandır oralarda. İşini zevkle yapıyor. İnsanları mutlu etmekten ne kadar keyif aldığı servis yaparkenki heyecanından belli oluyor. Elinden geldiğince her masayla ilgilenmeye çalışıyor. Selimiye’nin küçük ve doğal bir yer olmasının da avantajıyla malzeme seçimlerine çok özen gösteriyor. Adeta bu iş için yaratılmış. Bendeki yemek sevdasını canlandırmadı desem yalan olur 🙂 Umarım bize de bir gün kısmet olur gözlerimizin içi gülerek böyle bir işi yapmak! Yediklerimizi sindirmek amaçlı sahilde turlarken yine dayanamayıp dondurma hakkımı kullandım ve geceye tatlı sonu koymuş olduk böylece… Sabah pansiyonda serpme kahvaltımızı ettik. Palamutbükü’ndekine göre daha zengin ve lezzetliydi. Üzerine soğuk karpuz da ilaç gibi geldi o sıcakta. Sonra pansiyonun önündeki iskelede güzel bir yer bulup uzandık. Hava çok kıvamındaydı, rüzgarsız. Deniz de çarşaf gibi. Şezlonglarımızda türk kahvelerimizi de yudumlayıp büyük bir keyifle kitaplarımızı okuyup mekanın ve kafa dinlemenin tadını çıkardık. Öğle yemeği için “Nane Limon” diye bir yere oturduk pansiyonun biraz ilerisinde. Hamburgerlerimizi ve ayranlarımızı bitirdikten sonra keyfe kaldığımız yerden devam ettik akşama kadar. Akşam yemek için oranın en bilindik mekanı olan “Sardunya” vardı planımızda. Öğle yemeğinden sonra rezervasyon için uğradığımızda yer olmadığını öğrendik. Ama pes etmeyip ısrar ettik akşama kadar bir yer ayarlamaları için. Aslında akşama kadar ses çıkmadı ama biz yine de gidip ısrarımıza devam ettik 🙂 O arada şansımız yine sahibeden yana yaver gitti ve iskelede bir masa ayarlatabildik. Gerçekten de mekanda masa koyulabilecek her metrekare doluydu ve inanılmaz kalabalık vardı. Neyse ki aklımızda kalmadı. Masamızın bir yanında iskeleye demir atmış birbirinden hoş yatlar vardı. Manzaramıza ve gecemize ayrı bir güzellik kattılar 🙂  Gelelim bu geceki filme; yardımcı oyuncular deniz levreğinden balık çorbası, ramazani adını verdikleri biber-patlıcan borani,  peynirli kalamar dolma, ahtapot ızgara ve deniz mahsüllü balıkçı böreği. IMG_4180 IMG_4179

Porsiyonlar gayet doyurucuydu. Hepsini inanılmaz bir iştahla yedik. Gerçekten mekanın ününün hakkını verecek lezzetteydi her biri. 

IMG_4190 IMG_4184 IMG_4183  

 

 

 

 

 

Bu geceki başrolümüz ise yine lagostu. IMG_4197Kalabalıktan mütevellit servis biraz gecikse de balığın başarısı bu kusuru kapatmaya yetti diyebilirim. Sonrasında bir değişiklik yapıp tatlı isteyelim dedik. Fırında helvalarının güzel olduğunu okumuştum. Ama güzel de laf mı! Önümüze büyükçe bir güveçte içerisinde kuru kayısı parçaları IMG_4198ve üzerinde kocaman bir dondurma topuyla bir efsane geldi 🙂 O kadar lezzetliydi ki çatlayacak olmamıza rağmen neredeyse bitirdik o koca porsiyonu. Gerçekten çok yerde yememe ve hatta kendim de yapmama rağmen bu kadar güzeline denk gelmemiştim. Gecemiz bu lezzetlerin eşliğinde keyifle geçti. Tabi sonrasında isyan eden midelerimizi sakinleştirmek için yine sahilde turladık. Sonrasında sodalarımızı da içerek geceyi sonlandırdık. Ertesi sabah yine güne kahvaltıyla başlayıp denize attık kendimizi. Öğleden sonra iki gibi oradan ayrılarak son durağımız olan Çeşme’ye doğru yola koyulduk.

 

IMG_4211Öncesinde Sedir Adası”’na çevirdik rotamızı. Ufak bir tekne ile adaya geçtik. Bu arada teknenin kaptanı sadece filmlerde rol icabı bu işi yapacak kadar karizmatik ve tarz bir adamdı. Sedir Adası “Kleopatra Plajı” ile ünlü. Ufak denilebilecek bir kumsal bu. IMG_4212Kumu gerçekten özel. Hepsi aynı büyüklük ve şekilde, dikkatlice inceleyince şaşırtıyor insanı. Kumsala girilmesi yasak. Sadece denizle birleştiği yerde oturup yürüyebiliyorsunuz. Denize girmeden adadaki tarihi kalıntılardan olan antik tiyatroyu ve tapınağı gezdik. Çok fazla bir şey kalmamış ne yazık ki geriye. Ama manzara büyüleyici. Adanın en büyük sıkıntısı oradaki tek kaynak olan büfede doğru dürüst bir şey olmaması. İki-üç tane ilgisiz çocuk var başında. Hizmet sıfır yani. İhtiyacınız yoksa çok da önemi yok aslında. Bizi getiren IMG_4227kaptan, adanın yanına çeken tur teknelerinin 17:00 gibi ayrılacağını ve adanın tadını çıkarmak için ondan sonraya kalmamızı söylemişti. Onu dinledik ve ana baba günü olan deniz biraz sakinleşince indik kumsala. Deniz on üzerinden on numaraydı benim için. Palamutbükü ve Selimiye’den sonra kum, sıcak su ve sığ sular ilaç gibi geldi. Geçen dört günün acısınıIMG_4217 çıkarana kadar kaldım suda. Sonra daha büyük bir tekne ve maalesef başka bir kaptanla adadan ayrıldık. Dönüş yolu üzerinde Marmaris sapağına gelmeden Akçapınar bölgesine girdik yemek için. İki tarafı da ağaçlıklı uzunca güzel bir yoldan ilerledik. Yolun hemen sağ tarafında 2013-07-04 19.22.04-2“Tostçunun Yeri” diye geçen bir mekanda kaşarlı-domatesli-sucuklu tostla bol köpüklü açık ayran tüm açlığımızı aldı götürdü. IMG_4244

  

 

 

 

 

Ve gece 23:00 civarlarında vardık Çeşme’ye… Çeşme bizim için ayrı özel malum. Havası da denizi de başka. Boyalık mevkii de deniz olarak tam istediğim gibi. Klasik Çeşme rüzgarını saymazsak her şey dört dörtlüktü. Hele de o özlemiyle yanıp tutuştuğum midyeye de kavuşunca tatil başka bir anlam kazandı benim için 🙂 Akşam programında gelenekselleşme adımları atan Deha’dan çiğ köfte ziyafeti vardı. IMAG0550Sonrasında gezmek için Alaçatı’ya gittik. Tatilimizin önceki kısımlarına kıyasla oldukça kalabalıktı Çeşme. Alaçatı da aynı şekilde. Dönüşte üniversiteden arkadaşım Ceyda’nın eşiyle bu yıl açmış olduğu “Pla’Ce”ye uğradım görmek için. Geç gittiğimiz için servis bitmişti ama hem mekanı görme hem de Ceyda’yla görüşme şansım oldu. Gerçekten tam Alaçatı ruhuna uygun bir mekan. Yeri de oldukça iyi. Umuyorum bayramda Çeşme’ye geldiğimde lezzetlerini de tatma şansı bulacağım. Okuduğum ve öğrendiğim kadarıyla lezzetli ve beğenilen bir yer. Kısa zamanda oldukça başarılı olmuş. Umarım daha da güzel günleri olur. Cumartesi gününü de denizde geçirdikten sonra gece tatili eğlenceyle sonlandırmak adına “CeCe”ye gittik. Işın Karaca’nın programı vardı. İlk gittiğimizde mekanın IMAG0555boşluğundan yararlanarak güzel bir bistroya yerleştik. Saatin ilerlemesiyle mekanın kalabalıklaşması bir oldu. Çok dolu olmasa da kalabalık iyi düzeydeydi. İlk defa canlı dinleme şansını bulduğum Karaca’nın sahne performansını çok beğendim. Sesi beklenildiği üzere gerçekten çok güçlü. Açık mekanda mikrofonsuz gayet başarılı oldu programın bir kısmında. IMAG0552Enerjisi ve muhabbeti de gayet iyiydi. Sonraki gün yine orada sahne alacak olan Selami Şahin de iki şarkı söyleyerek geceye katkıda bulundu. Kendisinin -espri yeteneğinden bağımsız olarak 🙂– piyasaya kattığı eserler sebebiyle hakkını vermek lazım. Çok keyifli bir geceydi. Tatilin son gecesi için çok doğru bir tercih oldu gerçekten…

 

Ve Pazar günü 🙁 Öğlen gibi yola çıktık dönüş için. Ne yazık ki korktuğumuz gibi yol inanılmaz kalabalıktı. Bayram dönüşü işkencesini öncesinde prova etmiş olduk. Deli gibi trafik, uzun feribot kuyruğu derken gece yarısı 02:00 gibi vardık evimize sağ salim. Yorucu da olsa en başta belirttiğim gibi tam verimlilikle değerlendirmiş olduk tatilimizi.

Darısı bayram tatillerinin başına…

 

Maliyet Notu: İlgilenenlere seve seve detay ve tavsiye verilir…

2 Responses to “Ege’den son inciler”

  • merhaba, Datça Palamutbükü Çuhadar Ahşap Evlerle ilgili arama yaparken yazınızı buldum. Sadece isim verip geçmişsiniz ve alttaki notta isteyene bilgi veririm notunu da görünce yazmak istedim nasıl buldunuz Çuhadar’ı. Ben de orada rezervasyon yaptırdım, merak ediyorum. Teşekkürler, selamlar…

    • Merhaba, bizim gibi tatili mobil geçiren, kaldığı yerden sadece temizlik ve sadelik isteyenler için gayet güzel ve yeterli. Yeri çok iyi. Çalışanlar da cana yakın. Mekanlar yaklaşık olarak birbirine benziyor zaten. Tek tavsiyem akşam yemeği için başka yerleri tercih etmeniz olur. İyi tatiller 🙂

Leave a Reply to aytuna Cancel reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *