Dzień dobry!

On September 29, 2014

Seyahat yazılarının başlığını her seferinde farklı bir dilde atıyor olmak işi daha keyifli hale getiriyor! Bu yazıma da Lehçe “merhaba” ile başlıyorum ne mutlu ki… Yazılışına aldanmayın bu arada “cin dobre” diye okunuyor kendisi 🙂

Girizgahtan anlaşılacağı üzere Polonya’dayım. Yine bir denetleme ve yine Pazar günü başlayan bir seyahat… THY’nin 12:20 İstanbul-Varşova uçuşuyla başladık bakalım. Uçuşum gayet konforluydu, saati itibariyle uyuma ihtiyacı hissetmediğimden bol bol kitap okuma şansı yakaladım. Planlandığı zamanda Chopin havaalanına iniş yaptık. Havaalanı yeterince büyük ve güzeldi. Pasaport kontrolünden biraz yavaş da olsa sorunsuz geçebildim. Çıkışta beni şirketin anlaşmalı taksilerinden birisi bekliyordu. Asıl varış noktam olan Łódź’a doğru -ki o da “wutch” gibi okunuyor- arabayla yola koyulduk. Yaklaşık 120 km mesafede Varşova’ya. Yolun çok büyük bir bölümü otoban olduğu için rahattı. Yolları gayet muntazam ve temiz, sanıyorum gürültüyü kessin diye yüksek ve renkli metal paravanlarla ayrılmış çevreden. Şehre kadar akıcı olmakla birlikte yol çalışmaları nedeniyle son kilometreleri almak biraz zamanımızı aldı.

Łódź’a girer girmez şehrin eskiliği ve savaştan kalma havası kendini belli etti. Bir buçuk saatlik yolculuğun sonrasında şehir merkezinde yer alan Andel’ Hotel’e vardık sağ salim. Otel şehrin önemli merkezlerinden olan Manufaktura’nın bünyesinde yer alıyor. Alman hissiyatı veren eski kırmızı tuğlalardan yapılmış mimarisi çok değişik bir oteldi. Üçüncü kattaki Manufaktura manzaralı gayet konforlu odama yerleştikten sonra orada yaşayan Korhan ve Adnan ile dışarı çıkmak üzere aşağı indim. Sağ olsunlar burada sizlerle paylaşacağım bir çok bilgiyi de şehir turumuz sırasında kendilerinden öğrendim 🙂

2014-09-26_13.40.03Łódź, 1800lü yıllarda Rus ve Alman’ların kente gelmesi ve verilen özel teşviklerle tekstil merkezi haline gelmiş. Bu dönemde şehirde örneklerinden bir tanesi Manufaktura olan çok büyük tekstil kompleksleri kurulmuş. Bu kompleksler genellikle içerisinde kendine ait yaşam merkezlerini de içeren, koca bir meydanı çevreleyen gerçekten büyük yapılar. Daha sonra 2. Dünya Savaşı ile burada yaşayan nüfusun %70’i şehri terk edince bu kompleksler de boşaltılmış. Çok uzun yıllar sonra yavaş yavaş bu yapıları -çok sınırlı bir çerçevede- restore etmeye ve otel, alışveriş merkezi, restoran vb. şekillerde kullanıma açmaya başlamışlar. Manufaktura’nın çok büyük bir kısmı alışveriş merkezi haline getirilmiş. Bir yanı da Andel’s Hotel. Meydanda ise çok sayıda restoran, kafe gibi mekanlar var. Ayrıca yine meydanda değişik aktivitelerin yapıldığı kocaman bir dev ekran ve platform yer alıyor. Benim şansıma 2014 FIVB Dünya Erkekler Voleybol Şampiyonası çıktı. Şampiyona Polonya’da yapılıyordu. Polonya’da da voleybol çok sevildiği için maçları açık havada genişçe bir halıfleksin üzerinde yüzlerce kişi izliyordu her akşam. Özellikle de kendi maçları olduğunda mikrofonlu bir sunucu tezahüratlar eşliğinde gece yarısına kadar ortamı coşturuyordu.

2014-09-26 13.42.41Kaldığım otelden biraz detay vereyim önce. Dediğim gibi fabrikadan restore edilmiş beş katlı baya geniş bir oteldi.2014-09-26_13.10.10 Özellikle koridorlarında fabrika havası hala solunuyordu. Yer yer eski tekstil makineleri vardı sergi mahiyetinde. En üst katında da güzel manzaralı bir teras var şehre hakim. Ayrıca orta büyüklükte bir spor salonu ile tamamen camekan kaplı bir alanda da yüzme havuzu var. Vakit olsa spor yapmak için keyifli bir alan yani… Odalar da gayet temiz ve estetik. Hiç beklemediğim kadar büyük ve hoş da bir banyosu var. Kahvaltısı orta çaplı bir Avrupa kahvaltısı. Servis gayet kaliteli ve çalışanlar da güler yüzlü. Hem bu özellikleri hem de konumu itibariyle tercih edilmesi doğru bir otel…

Şehirle ilgili detaylara gelecek olursak… Daha önce de belirttiğim gibi yapılar oldukça eski. Çevre çok temiz ve bakımlı olmasına rağmen tüm bu eski taş yapılar ister istemez bir kasvet veriyor insana. Buna rağmen gayet canlı bir şehir. Tabi ki bu canlılıkta genç nüfusun fazla olmasının, onda da üniversite sayısının çok olmasının büyük payı var. Sadece 3-4 tanesi özel olan tam 18 üniversite mevcut. Şehrin ucuz ve eğitimin ücretsiz olması sebebiyle de Erasmus programlarında en çok tercih edilen şehirlerden birisiymiş. Şehir aslında zengin değil, hatta zengin-fakir arasındaki uçurum da fazlaymış. İşsizlik oranı yanlış hatırlamıyorsam ~%20 civarlarındaymış ama insanlar bir şekilde işsizlik maaşı vs. ile hayatlarına devam etmekten memnun. Nüfus açısından Polonya’nın ikinci büyük kenti. Şehir merkezindeki binalar eski ve az katlı olduğu için artık kalabalık nüfus şehrin dışına doğru yapılan yeni ve modern binalara kaymaya başlamış bile. Bu kalabalığın getirdiği çok da ciddi bir trafik problemi var. Özellikle mesai başlangıç ve bitişlerinde trafik bildiğin kilitleniyor 🙂 Sanırım tüm bu sıkıntılar sebebiyle de her yerin aksine burada şehir merkezindeki evler dışındakilere göre çok daha uygun oluyormuş! Arabaların modelleri beklenildiği üzere genellikle eski ve küçük modeller. Yalan olmasın ama bu zamana kadar gezdiğim şehirlerden metrosu olmayan ilk şehir Łódź. Şehrin merkezinde arabalarla aynı yoldan giden eski bir tramvayı var sadece. Bu da araba kullanmayı biraz zorlaştırıp trafik kurallarını biraz arttırıyor. Zaten ehliyet alması da biraz meşakkatliymiş. Bu arada ek bilgi; alkollü araç kullanma limiti de 0,02 yani yok denecek kadar düşük. Bisiklet kullanımı yaygın ama özel yolları olmadığı için çok güvenli olduğu söylenemez, yavaş yavaş yapılıyormuş özel bisiklet yolları…. Havası da karasal… Şansıma gündüzleri fena değildi ama gece-gündüz arasında 10 dereceden fazla fark var, birden acayip serinliyor hava. Ne mutlu ki suları var, yani bizim içtiğimiz cinsten 🙂 Hatta çeşme suyu bile içiliyormuş dediklerine göre. Bunun benim için önemli bir artı olduğunu söylemem lazım!

20140914_170643

Şehir halkı Katolik, kiliseler de mevcut ama ilginç bir şekilde hiç çan çalınmıyor! İnsanların görünümleri genel olarak iyi. Yani elleri yüzleri düzgün, modern ve bakımlılar. Şöyle de tarif edebilirim Almanlardan çok daha iyi ama İtalyan ya da Fransızlardan biraz geride 🙂 Malumunuz insanların büyük bir kısmı sarışın 🙂 İngilizce seviyesi fena değil, özellikle genç kesim dile hakim… İlginç bir kuralları var; bayanların ismi mutlaka “a” harfi ile bitiyor bu yüzden ismin erkek mi bayan mı olduğunu anlamak gayet kolay – özellikle mail ortamında 🙂

Lehçe inanılmaz bir dil. Hele de bizim gibi Latin alfabesi kökenlilerin için zorlayıcı dillerden birisi. Bir de o kadar hızlı konuşuyorlar ki ne söylediklerini ne de duygularını anlamak mümkün değil! Başta verdiğim örneklerden anlayacağınız üzere kelimelerin yazılışları ile okunuşları arasında alaka yok desem yeridir 🙂 Ayrıca sesli harf cimrisi bir dil; yedi tane sessiz harfin yan yana olduğu bir kelime gördüm ya ötesi var mı? Oku okuyabilirsen… Ama buna rağmen -en azından okunuşta- ortak kelimelerimiz de var ilginç bir şekilde! Fatura, ekran, reklam bunlardan duyduklarım sadece…

Gelelim asıl cazip özelliklerine 🙂 Haftalık çalışma saatleri 35 yani bizden tam 10 saat az çalışıyorlar haftada 🙁 Yıllık izin hakları 26 gün ile başlıyor hem de işe girdikleri yıldan itibaren, ve artarak devam ediyor… Bunlar yetmiyormuş gibi resmi tatilleri olur da hafta sonuna denk gelirse mutlaka sonrasında şirketin belirlediği uygun bir hafta için günde tatil hakkı kullandırılıyor! Bayanlar genel olarak güçlü ve iyi konumlarda çokça varlar. Hatta Łódź’un belediye başkanı da kadın. Doğum izni ve doğum sonrası hakları bir çok Avrupa ülkesinde olduğu gibi gayet bol ve rahat… Spor salonları sürekli açık, gerçi bu çalışma saatleri varken gerek yok bence ama 🙂

20140914_170805Peki ben tüm bu bilgileri edinme sürecinde nereleri gördüm? En meşhur caddeleri olan “Pitrokowska”da yürüdük2014-09-26_13.02.11 uzun bir süre ilk çıktığımız akşam. Cadde aslında çok daha uzun. Bir kısmı trafiğe kapalı ve özellikle o bölümü oldukça canlı mekanlar ve kalabalık açısından. Caddenin iki yanında sıralanmış mağazalar, kafeler, barlar oldukça güzel. Caddenin bir bölümünde Hollywood misali kaldırımda yıldızlar yer alıyor. Öğrendim ki aslında burası Polonya için önemli film merkezlerinden birisiymiş hatta “Holly Łódź yani Hollywutch” olarak da tabir edilirmiş. Kaldırımlardaki yıldızlarda da Polonyalı aktör ve aktrislerin isimleri yer alıyor. starŞehrin en güzel aktivitelerinden birisi de 2011’den beri düzenlenmekte olan “Light Move Festival”iymiş. Bu festival süresince şehri inanılmaz ışık gösterileri, görsel şovlar ile rengarenk donatılıyormuş. Canlı olarak katılamadıysam da gördüğüm fotoğraflardan oldukça etkilendim. İlk akşam yine fabrikadan çevirme bir alanda yemek yedik. Polonya’nın öyle çok özel ve yerel lezzetleri yokmuş söylenilene göre. Ama her türlü Avrupa lezzeti kolayca bulunabiliyor. Tabi ben bu ülkelerde favorilerimden olan somonu tercih ettim üç gece de gittiğim üç ayrı mekanda. Hepsi de gayet lezzetli ve doyurucuydu. İlk akşam arkadaşların tavsiyesi ile meşhur tatlılarından olan apple charlotteyi de tadarak güzel bir seçim yapmış oldum. Aslında bir çeşit elmalı turta, ama kendisi sıcacık ve yanında dondurma eşliğinde o serin havada ilaç gibi geldi 🙂 İkinci akşamımda yemek için Manufaktura’da “Bawełna” isimli hoş bir restorana gittik. Burası da türlü türlü yerli bira çeşidi sunmakla birlikte çok yerel bir mekan değildi açıkçası. Söylediklerine göre şehirde mantar çokça yetişiyormuş hem de türlü türlüsünden. Herkes hemen her yerden toplayabiliyormuş. Zaten bu sebeple de en çok mantar zehirlenme vakasının görüldüğü yerlerden birisiymiş ne yazık ki…

Hem Łódź’ta hem de çevresinde görülecek daha çok yer varmış aslında. Ama ne yazık ki yeterince zaman bulamadım. Zaten bunu düşünen fabrikadan sevgili arkadaşlar sağ olsunlar bana şehrin önemli yerlerini fotoğraf ve hikayeleriyle anlatan çok kaliteli bir kitap hediye ettiler. İçimi biraz da olsa rahatlattı, gidemesem de en azından öğrenme şansım var artık güzel bir kaynaktan 🙂

20140920_190233

Yorumlarınız için

Your email address will not be published. Required fields are marked *